• Eğitmen: İpek Duben
  • Yer: EMAA Başkent Sanat Merkezi, Lefkoşa
  • Tarih: 24-25 Mayıs 2016

Resimlerim, enstalasyonlarım ve video çalışmalarımda etnik ve ulusal kimlikler, ırkçılık, önyargı, kültürel kodlamalar ve toplumsal cinsiyet konularına odaklanırım.

Sanatçı kitaplarım ve multimedya enstalasyonlarımda, son işin kendisi veya işin ayrılmaz bir parçası haline gelen belgeler ile, içerikleri, bağlamları ve yerleşimleriyle bir sanat nesnesi haline gelen bulunmuş nesneler kullanırım.

Seminerler bir belgenin sanata dönüşme süreci üzerine kurulmuştur.

İlk seminerimde işlerimin tarihi ve gelişiminden bahsettim. Kavram ve içeriğin önemi ve bunların anlam yaratmak üzere nasıl bir araya geldiği; anlamın amaçlanan içeriğe atıfta bulunan simgelerle nasıl katman katman yaratıldığı.  Bol miktarda görsel malzemeyle her bir işi kendine özel konseptler çerçevesinde açıkladım. İlk sergilerimden birinde, biçimsel estetik görünümüyle Türk popüler kültüründeki ezilmiş/baskı altındaki kadınların kimliğini ele alan bir dizi kadın giysisi gösterilmektedir. Bu eserde imge, kafası veya sesi olmayan kadınların ikonik bir temsiline dönüşür. Başka bir çalışmamda aile içi şiddet mağdurlarını ve şiddet uygulayanların suç geçmişini gösteren belgesel görüntüler kullandım. “Elveda Yurdum” başlıklı işimde yirminci yüzyıl boyunca dünyanın dört bir yanında gerçekleşen zorunlu göçün trajedisini ele aldım. Bir dizi kartpostal ve video enstalasyonundan oluşan “Türk Nedir?” adlı işimin odak noktasını Türk etnik ve kültürel kimliği oluşturdu. Videoda, kişisel deneyimlerine dayanarak Türkler hakkındaki görüşlerini paylaşan Türkiye’de yaşayan Batılı ülkelerden gelmiş 20 yabancıyla yapılan röportajlarla 1897’den 2004’e bir zaman çizgisi oluşturuldu. Kartpostallardaki orijinal alıntılar yirminci yüzyıl boyunca Batı kökenli yayınlarda ifade edildiği şekilde önyargılar ve peşin hükümlerle Batı’daki “Türk” kavramı üzerine araştırmalara dayanır.  Aynı malzeme “Batıdan Haberler” adlı başka bir işime de kaynak oluşturmuştur. Geleneksel sosyal ve etik normların feminist eleştirisini içeren işlerimde otobiyografik belgeler ve otoportreler de kullandım.

İkinci konuşmamda belgelerin belirli simgeler, ışık ve ses çeşitlemeleri ve mekan inşasıyla sanatsal biçim ve ifade edinmesi sürecini anlatarak işlerimin yapıbozumunu yaptım.   Örneğin, sınırlardan geçmek zorunda kalanların duyduğu kaygı ve korku duygusunu aktarmak için farklı yöntemler ve simgesel referanslar kullanılmıştır. “Elveda Yurdum”, bir sanatçı kitabı ve bir multimedya enstalasyondur. Kitabın kapağı, ulusal sınırlar ve hapishanelerde güvenliği sağlayan telleri hatırlatan tellerden yapılmıştır. Gazeteler ve kitaplardan edinilen belgesel görüntüler üzerlerinde hiçbir değişiklik yapılmadan yumuşak ve şeffaf ipek kağıda basılmıştır. Konunun şiddeti, üzerinde görüntülendiği hassas, kırılgan kumaş ile keskin bir karşıtlık oluşturur. Kumaşın dokunuşu da telin dokunuşuyla tezat yapar. Şeffaf ipek sayfalar kitabın içinde yığıldıkça, zorunlu göçün bitmek bilmezliği tarih gibi gözümüzün önünde canlanır.  Bu kitap ahşap bir kutunun içinde tutulmaktadır. Kutu, göçmenin anılarında, bizim de geçmişimizde saklayacağımız küçük bir sandığa benzer. Bu işin enstalasyonu sanat eseri ile izleyicisi arasında etkileşim kurmayı, işi deneyimleyenlerde empati oluşturmayı amaçlar. Enstalasyondaki yolculuk ilk odanın girişinde bulunan ve “Elveda Yurdum” yazısıyla kötü bir şeylerin habercisi olan havalı bir neon levhayla başlar. İlk oda sınırlardaki polis sorgu odalarını hatırlatır, zeminden tavana tamamen tel örgülü, son derece parlak floresan ışıkları olan kaba bir ahşap yapıdır. Bu alana giren kişinin şoka girerek kendini savunmasız hissetmesi ve korku duyması amaçlanmıştır. Ardından izleyici, zifiri karanlık bir koridora girer ve sakinleşmesine olanak verecek bir süre boyunca burada yürür. Daha sonra, duvardan duvara gri halı kaplanmış gri bir oda olan ve içinde tavandan sarkan bir kablonun ucundaki bir ampülle aydınlatılmış alçak bir masanın önünde bulunan bir koltuğun olduğu üçüncü alana girer. İzleyicinin bu odada tek başına oturarak zorunlu göçün öyküsünü anlatan kitaba bakması istenir. Küçük sandık koltuğun yanında yerdedir. Kimin eşyalarıdır bunlar, kimin günlüğünü okuyoruz? İzleyici odadan çıktığında, tekrardan üzerinde “Bir Milyar Yıl” yazan çok uzun neon bir levhanın olduğu karanlık bir koridora gelir. Bu koridorun sonunda günışığına ve kendi dünyasına geri döner. Benzer şekilde diğer işlerin de, farklı malzemeler, ışık ve seslerin farklı duygular yaratmak ve sembolik anlamları çağrıştırmak üzere nasıl kullanıldığını göstermek üzere yapıbozumu yapılmıştır. Tüm bunlar, izleyicinin sonunda daha fazla farkındalık sahibi olmasını ve aile içi şiddet, önyargı, gelenek baskısı, cinsiyet, ırk veya din ayrımcılığı gibi normalde görmekten kaçınmak isteyeceğimiz bir konuda daha fazla empati duymasını amaçlar.

İkinci konuşmada ayrıca Türk toplumundaki “ötekiler”, yani Kürtler, Ermeniler, Yahudiler, Aleviler, şiddete maruz kalan kadınlar, örtülü kadınlar ve eşcinsellerin maruz kaldığı haksız muamele hakkındaki “Onlar” adlı bir video instalasyonun 16 dakikalık bir video filmi gösterilmiştir.

 

Eğitim Fotoğrafları